Anadolu'nun küçük bir kasabasında yaşayan ve güzelliği herkesin dilinde
olan Meryem, kasabadan bir ailenin İstanbul'da yaşayan oğlulları Mustafa
ile evlendirilir. Birkaç gün sonra İstanbul'a dönen Mustafa'nın
ailesiyle yalnız kalan Meryem onlara hizmet etmeye başlar. Kayınpederi
ölmüş babasının arkadaşı olan Meryem yalnız kaldığı bu evde umutsuzluğa
kapılsa da annesi ona sabırlı olmasını söyler. Murat ise askere gitmeden
önce Meryem'e aşık bir gençtir. Murat köye geri döndüğünde artık Meryen
için bir tehdit oluşturuyordur. Durumu anlayan kayınpeder Meryemî
İstanbul'a yollamaya karar verir. Yapılan hazırlıklardan sonra herkesi
farklı bir son beklemektedir. Atalay Taşdiken'in yönetmenliğini yaptığı
filmin başrollerini Zeynep Çamcı, İsmail Hacıoğlu ve Mustafa Uzunyılmaz paylaşıyor.
Vizyon tarihi: 20 Eylül 2013 Dil: Türkçe Yapım: 2013 | Türkiye Yönetmen: Atalay Tasdiken
Senaryo: Atalay Tasdiken Başroller: Zeynep Çamcı, İsmail Hacıoğlu, Zerrin Sumer
Film bize Türkiye’nin sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi
şehirlerden ibaret olmadığını ve hem bu şehirlerde hem de Anadolu’da
nice Meryemler olduğunu da gösteriyor.
Kesinlikle. Ben kentte yaşayan kadının da bunu çok iyi ayırt
edebileceğini düşünüyorum. Çünkü sonuçta kentte yaşayan insanlarında
çoğunun kökeni taşra. Burada doğmuş büyümüş insanların da ya annesi ya
anneannesi taşralı. O kadını aslında kentte yaşayan insanda çok iyi
tanıyor. Siz onun inanacağı, onun kafasında oluşturduğu Anadolu kadınını
koyduğunuz zaman kentteki kadın da onu çok sevecek ve sahiplenecek.
Sinematografik açıdan da zengin bir film olmuş.
Bu biraz da hikâyenin ve filmi çektiğimiz kasabanın imkânları ile de
ilgiliydi. Filmin çekildiği atmosferin bize büyük katkısı oldu. Mekânlar
sinematografik bir çaba harcamamıza da olanak sağladı.
Siz de Beyşehirlisiniz. Doğup büyüdüğünüz yerler, bildiğiniz mekânlar. Bunların da artısı olmuştur sanırım…
Evet bir sinemacı için çok avantajlı bir durum bu. Sonuçta bildiğiniz
coğrafyada çalışıyorsunuz. Aslında senaryoyu yazarken tamamen Beyşehir
tasarlanmıştı fakat göl dışında mimari açıdan Beyşehir maalesef bu
hikâyeye hiç uygun kalmadı. Çünkü Beyşehir geçmişten gelen bütün
mirasları tüketmiş. Akşehir bize kapısını açtı. Filmin dokusuna çok
uygun bir mahalle ve ev bulduk. Ben eminim ki filmi izledikten sonra
insanlar gidip bu filmin çekildiği mekânları görmek isteyeceklerdir
Zaten Akşehir Belediyesi kültür ve sanata destek veren bir belediye.
Çok uzun yıllardır Nasreddin Hoca Şenliklerini yapıyorlar. Onlar
kültür ve sanatın bir çevreye ne tür bir katma değer sağlayacağını iyi
anlamış durumdalar. Beyşehir maalesef daha bu durumun farkında değil.
Dolayısıyla Akşehir bize kapılarını açtı ve çok önemli destekler
sağladı.
Oyunculuk anlamında da destek sağlamışlar. Bence yerel halk filme çok da yakışmış. Mommo’da da görmüştük ama bu kez daha fazla yer vermişsiniz.
Ben
oyuncu olmayan, yerel insanlarla çalışmayı seviyorum. Aynı dilden
konuştuğunuz zaman da iletişim kurmanız çok kolay oluyor. Herhalde bu
durum benim artı bir yeteneğim. Onlarla iyi anlaşıyorum ve iyi neticeler
alıyorum.
Türkü söyleyen biri vardı. Epey uzun sahneleri vardı onun meselâ…
Çok uzun replikleri ve önemli bir sahnesi var. O da oyuncu değil.
Ana karakterler de çok iyiydi ama…
Zeynep benim Meryem ile ilgili düşündüğüm en favori oyuncuydu. Zeynep
dışında da pek çok oyuncu ile görüştüm. Ama iyi ki de Zeynep’le
çalışmışım diyorum. Baktığınız zaman sanki o kasabadan genç bir gelin
gibi oldu. İsmail de senaryoyu yazmadan önce karar verdiğim bir isimdir.
Onun dışındaki oyuncuların hepsi de çok düşünüp, üzerinde kafa yorup
seçtiğim oyuncular. İki başrol oyuncusunun dışında olan isimler belki
gişede karşılığı olmayan isimler olabilir ama hepsi de oyunculukları ve
bugüne kadarki kariyerleri asla tartışılmayacak insanlar. Ve Meryem’deki
karakterlerin elbiselerini hepsi çok rahatlıkla giydiler. Ben
oyunculuklar anlamında da çok temiz bir iş çıktığını düşünüyorum.
Ben filmi izlerken kendi kafamda yaptım bu karşılaştırmayı ne kadar ilgili bilemem ama Mommo’da
meşhur bir hamam sahnesi vardı burada da havuz. Filmde tam da kırılma
noktalarında mekân ve konuyu öyle bir buluşturuyorsunuz ki… Özellikle
düşündüğünüz bir şey miydi bu?
Orası Beyşehir, Eflâtun Pınar. 3000 yıllık bir Hitit Anıtı’dır. Öyle
bir eser Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde olmuş olsa sadece orası ile
ilgili bile çok büyük bir turizm ekonomisi oluşturulabilir. Anadolu’nun
orta yerinde muhteşem bir eser sahipsiz ve kimsenin bu eserden haberi
yok. O sahneyi filme özellikle taşıdım. Bir de tabii ki çocuk meselesi
ile ilgili bir durum var. Ben gerçekten var olduğunu bilmeden yazdım
fakat çekmeye gittiğimizde yanımdaki köydeki kadınlar geldi “Evet burada
böyle bir efsane var, yalnız havuza girerek değil taşın etrafında döner
kadınlar ve buna inanırlar.” dedi. Ben bunu bilerek yazmamıştım ama
belki de müthiş bir tevafuk oldu.
Film, festivallerde yarışacak öyle değil mi?
İlk olarak Antalya ile başlıyoruz. Sonrasında yurt dışında da devam eder diye düşünüyorum. Ama tabi Mommo’nun
ödül sayısı, seyircilerde bıraktığı etkiyle kıyaslamak gerekirse
gerçekten şu anda bir şey söyleyemem. Ve çok samimi duygumda da şudur: Meryem’i ben Mommo’dan daha fazla ödül alsın diye yapmadım. Meryem benim için insanların gözünde Mommo’nun
bir tesadüf olmadığını göstermek meselesidir. Asıl meselem odur. Sadece
bir festival filmi olarak da tasarlamadım bu filmi. Şuna çok inanıyorum
ki festival filmlerinden hoşlanmayan sinema seyircisi de çok rahatlıkla
gidip bu filmi izleyip seveceklerdir.
Gişe kaygınız var mı?
Elbette ayaklarımız yere basıyor. Üç aşağı beş yukarı bir gişe
filminin kodları nedir onu biliyorum. Bu film elbette ki çok büyük gişe
yapacak bir film değildir. Ama en azından Mommo’dan
daha fazla bir iş yapmasının benim bundan sonraki filmim için ciddi bir
motivasyon olacağını düşünüyorum. Daha da değerlisi şu bence, kaç gişe
yapar, kaç kişi izler bilmemem ama gidip izleyen çoğunluğun bu filmle
ilgili güzel duygular beslemesi ve aynen Mommo’da olduğu gibi sinemadan çıktığında bu filmin kafasından silinip gitmeyen bir film olmasını isterim.
Bu kadar aşkla sinema yapmak Türkiye’de biraz da şövalyelik değil mi?
Kesinlikle öyle. Yaptığınız işler size parasal olarak dönmüyorsa
artık çarkı çevirmeniz çok zor olur. Film iyi olur, kötü olur orası
tartışılır. Birisi kalkıp film yapıyor ve sinemaya sokabiliyorsa bir
kere şu hakkı teslim etmek gerekir ki bu ülkede sinema yapabiliyor olmak
gerçekten başlı başına teşekkürü ve ödülü hak eden bir iş.
Yeni projeleriniz neler peki?
Yeni bir işimiz var evet. Kasım’da başlamayı düşündüğümüz bir proje. Onun senaryosu da bitti.
Onun senaryosu da size mi ait.
Evet ben yazdım. Kendimde çok iyi bir mizah duygusu olduğunu
biliyorum, beni yakından tanıyanlarda bilir bunu. Üçüncü filmim bir kent
hikâyesi. Bir İstanbul hikâyesi ama komedi olarak yapacağım. Bu filmin
biraz daha geniş kitlelere ulaşacağını ve daha çok gişe yapacağını
düşünüyorum. Ama tabii komedi derken elbetteki ilk akla geldiği gibi
güldürelim de nasıl olursa olsun mantıyla değil, temiz, küfürü olmayan
insan durumlarından çıkacak bu güldürü. Ama yaklaşımı itibari ile de bir
yanıyla bizim içimizi de acıtacak. Ertem Eğilmez sinemasına daha yakın
duran bir komedi filmi olacak diyebilirim. 2014’ün ilk çeyreğinde de
vizyona yetiştirmeye çalışacağım.
Teşekkürler.
(16 Eylül 2013) Yeliz Bozkurt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder